“Hayatta kalma olgusuna, konularına ve tekniklerine önce avcılık merakım ve sonrasında da iki ayrı asker kişilik sayesinde merak saldım ve bu yönde, bu yolda ilerledim.
İlk kişi aşağıda gerçek hikayesini yazdığım Albay James Nick Rowe’dur. Ocak 1987 yılında ilk sayısını aldığım Av Doğa Silah Dünyası adlı dergide büyük bir merakla
ve ilgi ile okuduğum gerçek bir olayın kahramanıdır. Yaşadığı şeyler beni çok meraklandırmış ve çok da heyecanlandırmıştır. Benim avcılık ilgimin yanında
hayatta kalma olgusuna da merak salmama neden olan ikinci kişi de Emekli Komando Binbaşı İbrahim Kenan Atasavun’dur.
Benim zamanımda o herkesi bushcrafta, survival’a başlatan, o birçok malzemeyi getirtmeyi sağlayan internet ve youtube kanalı yoktu. Kısıtlı askeri kaynaklar,
av doğa dergileri ve İbrahim Kenan Atasavun’un “Survival” kitabı vardı, başka da yoktu. O yıl, yani 1987’de ilk kez aldığım dergiden, babamın A4 kağıtlarından araklayarak
ve onun daktilosu ile yazdığım Alb.Rowe’un hikayesini bir defa daha sizin için yazıyorum.
İşte hayatta kalma konusunda ilgimi uyandıran ve bu yönde de ilerleme kararı vermemi sağlayan ilk kişi ve hikayesi...”
Saygılarımla
Kutsal Zafer Şahin
26.10.2018, Cuma
“CEHENNEMDE BEŞ YIL”
Birleşik Amerika’nın Georgia eyaletindeki bir ormanda bir grup genç asker, başlarındaki çavuşun bir kuşu yolup parçalara ayırmasını seyrediyordu. Genç askerlerin bir kısmı bu vahşi dersi görmemek için başlarını çevirmişlerdi.
Oysa bütün dikkatleri ile izlemeleri gerekiyordu. Çünkü burası bir okuldu ve askerler de “hayatta kalma kurslarının” öğrencileriydi.
Fort Benning’deki bu okulun başında Amerika’da bu konuda büyük ün yapmış olan yeşil berelilerden komando Albay James Nick Rowe vardı. Alb. Rowe, yaklaşık 5 yıl Vietnam’da esir kaldıktan sonra yaşamayı başaran az kişiden biri olduğu için bu üne kavuşmuştu.
Yüzünde o günlerden kalma yara izleri, gözlerindeki meraklı fakat dostça bakışları hiç etkilemiyordu.
Alb. Rowe: “Buraya gönderilen gençlerin çoğu, bir gece bile ormanda kamp kurmamış, yiyeceğin nasıl elde edildiğine dair en ufak bilgileri olmayan ve de yürürken ayaklarının altında asfalt yoksa sinirlenen tipler.” demişti.
Alb. Rowe’un işi zordu. Böylesine tabiattan habersiz gençleri, hayatta kalma eğitimine sokmak bazı çevrelerde hala hoş karşılanmıyordu. 1981 yılında ilk kez Amerikan ordusunda bu tip kursların açılması “büyük vahşet”, “kamp cehennemi”
ve “ordu askerlerine işkence ediyor” şeklinde yorumlanmıştı. Alb. Rowe’un bu işe başlaması da o tarihlere rastlıyordu.
Vietnam cehenneminden sağ kurtulan bir askerin öğrendiklerini öğretmesi, bu kursların bir cehennem olmadığını Amerikan kamuoyuna anlatacaktı.
YAŞAMA AZMİ
Bu yazı Kutsal Zafer Şahin'e aittir.
John F. Kennedy’nin Vietnam Savaşında bir çözüm olarak gördüğü “Yeşil Bereliler” birliğinde Teğmen olan James Nick Rowe, 1963’de Mekong Deltası’nda süregelen çatışmalarda esir düşmüştü.
Tğm. Rowe: “O andan itibaren bir inanca ihtiyacım vardı. Tanrıya inanmak bu işe yetmeyebilirdi. Bu nedenle annemi ve babamı düşündüm ilk olarak. Onların hayatta olan son çocuklarıydım ve onlara evlat acısı gibi bir duyguyu yeniden yaşatmaya hakkım yoktu.”
Tğm. Rowe hayatta kalmayı kafasına koymuştu bir kere. Daha çok gençken kendisini etkileyen yaşanmış bir hikaye duymuştu.
**Özel uçağı ile çölün üzerinde uçan bir iş adamı, uçağının arızalanıp düşmesi ile çölün korkunç doğa şartlarında yalnız başına kalıvermişti. Hayatta kalma bilgileri hakkında en ufak bir bilgisi yoktu. Günlerce kızgın güneşin altında susuzluktan bitkin,
üzeri neredeyse çırılçıplak olmuş vaziyette adeta sürünerek ilerleyen adam, bir yerleşim yerine ulaştığı zaman adeta insanlıktan çıkmıştı. Doktorlar “yaşaması mucize, kafi miktarda su içmediğinden yeni açılmış yaraları bile kanamamış” demişlerdi.
Ama bu adamı hayatta tutan bir güç vardı. Öldüğü takdirde, kendisini aldatan ve boşanmak üzere olan karısı tüm mal varlığına el koyacaktı. Böyle bir duruma ölüyken bile asla tahammül edemeyeceğini düşünen kazazede, yaşamayı başarmıştı**
Tğm. Rowe’un da böyle bir inanca ihtiyacı vardı ve bunu ailesi olarak bulmuştu. Tğm. Rowe’un ikinci büyük gereksinimi yiyecek idi. Kendisine verilen yiyecekler ile bir hafta dahi hayatta kalması mümkün değildi. Bu nedenle ara sıra içinde bulunduğu
bambu kafesinden dışarı çıkarıldığı zamanlar, hemen yakınındaki suya gidip, yakalayabildiği kadar balık yakalıyordu. Bunlar o kadar küçük balıklardı ki, temizlenmesi imkansızdı. Dumansız ateş yakmayı bildiği için de muhafızı bu küçük balıkları pişirmesine izin veriyordu.
Tavşan, yılan, kurbağa gibi hayvanların insanı uzun süre yaşatmasına imkan yoktu. Ama sırf balık yiyen bir kişi yıllarca yaşayabilirdi. Tğm. Rowe, bu gerçeği biraz acı da olsa iyi öğrenmişti. Esir tutulduğu yerden kaçıp Amerika’ya ulaştığı zaman,
yediği balıkların cinsini öğrenecekti. Bunlar akvaryumlarda beslenen Melek Balıklarıydı. Tğm. Rowe, beş yıl boyunca onbinlerce dolar değerinde akvaryum balığı yemişti.
Bir gün kafesinin yanından geçen bir Vietnamlı, teğmenin haline acımış olmalı ki bir salatalık vermişti. Koca salatalığı tek lokmada yutacak kadar aç olan Tğm. Rowe, önce çekirdeklerini çıkarmayı akıl etmişti. Bu çekirdekleri kurutup, kafesinin etrafına ekerse,
kısa bir süre daha salatalık yeme şansına sahip olacaktı. Ama evdeki hesap çarşıya uymuyor ve etrafa serptiği çekirdekleri bir hayvan gelip bir güzel silip süpürüyordu. O zaman da Tğm. Rowe, bu hayvanı yakalayıp, yiyebilirdi. Kendince bir tuzak kurmuştu ama başarısızdı.
Daha sonraki günlerde muhafızlarının tuzakları nasıl kurduğunu öğrenecekti. Nitekim, Vietkongların kurduğu tuzaklardan kurmayı becermesi gecikmemişti. O gece ve balıklara ulaşamadığı diğer geceler, yakaladığı kocaman fareler, Tğm. Rowe’un protein ihtiyacını karşılıyordu artık.
EN İYİ İLAÇ DOĞADIR.
Tğm. Rowe: “Bulduğumu yemeye alışmıştım ama bünyem bu durumu kaldırmadığı için sık sık çok ağır hastalanıyordum. Bir türlü dizanteriden kurtulmak mümkün olmuyordu”
Tğm. Rowe, Vietnam’a gitmeden önce aldığı eğitim sırasında bu hastalığa karşı bol bol su içmek gerektiğini öğrenmişti. Bulabildiği her türlü suyu içmeye başlamıştı. Bir de muhafızlarının yakınına attığı muz kabukları onun için iyi bir ilaç olmuştu.
Zaman zaman baş gösteren Beriberi hastalığının semptomlarından ise yine çevresinden toplayabildiği pirinç kabukları sayesinde kurtuluyordu. Çevrede bulunan otların ne gibi hastalıklara iyi geldiğini, muhafızlarını izleyerek öğrenmişti. O bölgenin yerlilerini hayatta tutan her şeyi öğrenmişti neredeyse.
Anlatıldığı zaman insan aklının alamayacağı kadar güç şartlar altında hayatta kalmayı başaran Tğm. Rowe, esir düşmesinden tam 5 yıl 2 ay sonra, bir hava saldırısı sırasında kaçmayı başarıyordu. Balta girmemiş ormanlarda bundan sonra geçireceği birkaç günlük yaşam çok kolaydı artık.
Tğm. Rowe, yaşadıklarını öğretmesi için tekrar orduya çağrılmıştı.
Hayatta kalmak için insanın itici en büyük gücü, açlıktır. Alb. James Nick Rowe, bu duyguyu çok iyi bildiği için, kursların temelini de yiyecek bulmak üzerine kurmuştu.
Alb.Rowe: “Yılanı görünce metrelerce uzağa kaçanlar, ikinci günün sonunda, yılanın yılan olduğunu unutup, onu sadece bir yiyecek olarak görmeye başlıyorlar.”
Hayatta kalma gereçleri adı altında piyasada satılan çeşitli malzemeler ise albayın hiç itibar etmediği bir konu.
Alb. Rowe: “Hayatta kalma kavgasına düşen bir insanın bu pahalı araç ve gereçleri taşımasına imkan da yoktur. Çelikten ve taştan bir bıçağın nasıl yapılacağını bilmek yeterlidir. Özellikle yaşama tutkusu her zaman bıçaktan çok daha yararlıdır.”
Bugün yeniden bir Kore veya Vietnam Savaşının yaşanmaması dileği tüm Dünya halklarının gönlünde yatıyor. Ama doğa koşulları karşısında hayatta kalmayı öğrenmek açısından bu tip eğitimler gün geçtikçe ilgi çekiyor.
Alınan Kaynak: “Av Doğa Silah Dünyası, Sayı:1, Ocak 1987, Sayfa:61-62”